Kayıtlar

Şubat, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Üşüyorum

 Ağacların ılık bir esintiye bile dayanamayıp hışırdamasını seviyorum. Kapalı bir havada ağaçlar arasında bu hışırdamaları dinleyerek yatıp hiçbir şey yapmamak istiyorum. Böylece yıpranmış ruhum huzru tadarak yenilenebilir. Kimse beni rahatsız edemez zihnimin o köşesinde. Toplumdan kaçıyorum belki ancak beni suçlayacak biri yok. Koşuyorum, kendimi rüzgarla birlikte ilerleyecek biçimde bırakıyorum. Birileri beni fark ederse de bir baloncuk olup patlayıp yok olmayı diliyorum. İnsanları anlamakta zorlanıyorum.  Kırmızıyı seviyorum. Sanırım yardıma ihtiyacım var. Farkında olsam da gerçekleri anlatmak için açtığım ağzımdan verilmiş bir soluk dışında bir şey çıkmıyor. Kendimden başkasına kızdığım yok. Başkalarına ancak budala olan kızar. Ben ise suçlu olduğumla avutuyorum kendimi. Faili meçhul bir cinayete kurban giden hislerim sonsuzlukta kayıp. Şimdi arıyorum katili ancak giderek alışıyorum bu hissizliğe. İsteksizleşiyorum aradığımı bulmak için. Ama bir bakmışım ki unutmuşum neyi aradığımı

KAYBOLMAYAN ANILAR 2

Resim
       Tık, tık, tık...kapıyı nazikçe tıklıyor ilk başta. Ses vermiyorum. Varlığım bilinmesin diye gereksiz bir uğraş içindeyim. Kendi küçük, güvenli alanıma bir başkasını dahil etmek istemiyorum.      Tak, tak, tak...artık kaba bir biçimde tüm gücüyle vuruyordu kapıya. Dudaklarımı ala boyanmış ellerimle  kapıyorum. Çıt çıkartmamak için diretiyorum. Böylelikle beni rahat bırakacak diye umuyorum.     - Lütfen çık oradan...yalvarırım...geri dönemeyeceğin bir hata yapma.     Haki, kot ceketimin sıyrılmış kolundan sızan kızıl sıvı beni sakinleştiriyor ve ben bu huzurda boğuyorum suçluluk hissini. Özlemini duyduğum, arzuladığım o hissi akıp giden kırmızılıkta arıyorum.     Duvardaki yarıkları sıvayla kapayıp yenilerini örüyorum ancak bariz bir cırtlaklıkla belli ediyor kendini bu yeni duvarlar.     Sesler bulanıklaşıyor. Belki de bir düşteyim...daha doğrusu kabustayım.     Arkadaşım dediğim uzak kişi bana seslenmeye devam ediyor. Ben ise okul tuvaletinde bulduğum geçici mululuğun sarhoşluğu

KAYBOLMAYAN ANILAR

       Ambulansın tekerlekleri yamuk mu acaba? Ya da yol mu taşlı. Dışarıyı göremiyorum. Hiçbir şey göremiyorum. Beni nereye götürdüklerini biliyorum. Acaba nasıl bir yer diye düşünüp kafa yorsam dahi aklımda canlanan tek şey iğrenç ilaç kokusu. Beni niye oraya götürüyorlar ki? Ben deli değilim ki. Ben...normal miyim ki?     Boğazımda hissediyorum onlarca renkli şekeri. Annem yanımda duruyor. Gözleriyle beni süzüyor, yargılıyor belki ya da sadece vicdan azabı çekmemi sağlamaya çalışıyor. O ince, ağladığından mıdır yoksa boya mı sürmüş olduğundan bilmediğim pembe dudaklarının arasından çıkacak herhangi bir sözcüğü bekliyorum. Ama o bır kış gecesi kadar sessizdi. Ne bir şey dedi ne de ima da bulundu. Kor gibi yanan gözlerinden anladıklarımı söylemem gerekirse beni suçluyor gibi yapıyordu ama aslında kendini suçluyordu. Ben suçlu hissetmek bir yana başarısız hissediyordum. Bu kadar basit bir şeyi bile yalnızlık korkumdan dolayı becerememiştim.     Sedyenin üstünde dönmek  için kıpırdadığı

mavi yollar

       Yazmadan önce düşünmeye çalışsam da kelimeler kafamda dönüp büyük bir kasırgaya dönüşerek beni bayıltacak kadar büyük bir baş ağrısına neden oluyor. Bugün hangi konudan bahsedeceğimi bilmiyorum. Aklıma gelenleri yazma isteğiyle dolup taşsamda zihnim güneşli bir yaz günündeki bulutsuz gökyüzü kadar berrak. Bir sürü güzel kitap aldım o yüzden içimde anlam veremediğim bir mutluluk tomurcuklandı. Kitapları okumadan mutlu olabiliyorum. Varlıkları bile beni bomboş bir insan olmadığım konusunda kendimi ikna etmeme yardımcı oluyor.      Ebediyen sürecek bir acı çekmek istediğimi anladım. Öyle uzun uzun da düşünmedim. Ansızın aklımda belirdi bu düşünce. Dünyaya, herkese ve her şeye olan nefretimi böyle kendimden çıkaracağım.      Kalbimde güller açıyor ve dikenleri batıyor birer birer. Delecekmiş gibiler ve ben acıdan kıvarnıyorum. Ağlamak isteyecek kadar acıyor.     Sokaktan geçen insanlar var. Ben ise bir başıma duruyorum. Üzerlerine her an çullanabilecek kadar da yorgunum. Onlarsa ben

Nefes almaya üşeniyorum

Resim
Otobüs ilerliyor...sanırım. Dünya ilerliyor ve otobüs duruyor da olabilir. Otobüse her bindiğimde uzaklara gidiyor gibi hissederim. Ama öyle bir otobüs yok. Ya da benim o otobüse binecek cesaretim yok. Duraklar biribiri ardına geçiyor ama ben evimin nerede olduğunu unuttum bile. Sanırım kaybolmak böyle bi şey.   Ağaçlar birleşip okyanus dalgalarına dönüşüyorlar. Yeşil kırmızı ışıklar gözlerimin  önünde eriyor.  Herkes kendisiyle ilgileniyor ve benim varlığım umurlarında değil.  Böyle anlar beni mutlu ediyor.  Kimseyi tanımadığım bir yerde yeniden doğma isteği  geliyor içime. Evim dediğim şehirde  yabancılaşıyorum giderek. İnsanların yüzleri  siliniyor ve bana dik dik bakan gözler yok oluyor.  Bakılmaktan hoşlanmıyorum.  Birer birer koşuşlarını  izliyorum. Hepsi bir yere gitmeye çalışıyor.  Ben nereye gideceğimi  bilmiyorum.  En güzeli de bu. Böylelikle kimseyle bağımın olmadığı hakkında  en ufak şüphem kalmıyor. Bazen sevdiğim insanların çehrelerini hafızamın ücra köşelerinden çıkar

UYANMAK İSTEMİYORUM

Resim
  Sırça Fanus adında bi kitap okuyorum. Yazarının intihar ettiğini biliyordum ve açıkcası beni bu teşvik etmişti okumak için. Depresif insanların kitaplarını seviyorum. Dazai de öyle. En sevdiğim yazarlardan olmasının en büyük nedeni olabilir intihar etmiş olması. Depresif olmayan ve mutlu şeyler hakkında yazılan şeyler de yazan kişiler de zerre ilgimi çekmiyor. Sadece kitap okuyup yatmak istiyorum. Tüm günümü bomboş heba etmek istiyorum. Hatta onu da istemiyorum. Ne istediğimi bilmiyorum.  Yataktan kalkasım gelmiyor. Resim çizmek bile gelmiyor içimden. Zaman dursa dahi ben farkına varmazdım sanırım. O derece boşum. Geleceği düşünmek beynimi zorluyor. Yeterince istemiyorum bi şeyler yapıp başarmayı sanırım. Yeterli teşvik sağlayamıyorum kendime. Uyuyamıyordum bir ara. Sabaha kadar gözüm fal taşı gibi açık olurdu ve ben uyumak için kırk takla atardım. Ancak şimdi de uyanamıyorum. Yorgunluktan nefes bile almak istemiyorum sanırım. Kendimi anlayamıyorum. Kendimi anlamadan başka bi şeyi an

KAÇMAK İSTİYORUM

Resim
Son zamanlarda geçmiş tarafından kovalanıyormuşum gibi asla unutamazmışım gibi ve korkuyorum. Korkumun nedeni geçmişe dönmek değil. Dönememek. Bir daha dönemiycek şekilde uzaklaşmak ve kaybolmak. Rüyalarım korkutucu olmaya başladı. Beni rüyalarımda izliyorlarmış gibi. Asla eskisi gibi içten ve samimi olamıycam. Bunu bana yapan o olmasına rağmen suçlu hissediyorum. Kendimi kötü hissediyorum. İçime oturan bi ağırlık var ve gitmiyo. Kimseye güvenemiyorum. Beni yok eden şey ne bilmiyorum. Bilinmezlik korkunç ama her şeyi bilmek de üzücü. Ne yapmam gerek bilmiyorum kafam çok karışık. İnsanlardan uzaklaşmak istiyorum. Beni bırakacağını bildiğim insanlara güvenmemem lazım. Uzaklara gitmek istiyorum. Tanrının bile bilmediği, hiçbir şey düşünmeme gerek olmayan bir yere. belki de Çocuksu bir hayal ama bilmiyorum. Kaybolmaktan çok korkuyorum. Bu korku hali giderek kötüleşiyo. Sakinleşmek için ne yapmalıyım bilmiyorum. Belki de birine söylemem gerekiyo ama rahat hissettiğim tek bir kimse yok. Koşm

DÜŞÜNMEKTEN NEFRET EDİYORUM.

Resim
Gerçek bir korkak adıyla ele alıyorum bu blogu. Bu isimden ise Osamu Dazai'nin "İnsanlığımı Yitirirken" adlı eserinde geçen şu sözlerden esinlendim. "gerçek korkaklar mutluluktan bile korkar". Ben gerçekten bir korkağım diye düşündüm o sözleri ilk okuduğumda ve hala aynı şekilde düşünüyorum. Hep bir renk olsam gri olacağıma dairdi düşüncelerim. Ne siyah olucak kadar güçlüydüm ne de beyaz. Ben sadece renk bile olmayan kendimi renk olarak görmeye bile çalışmayan biriydim. Eğer gri olursanız ne mutlu ne üzgün olursunuz. İşte üzüntüden o denli korkuyorum ki mutluluğu bu uğurda feda edebiliyorum. Mutlu olursam üzüntüyü bilirim ama ne mutlu ne üzgün olursam kimse kıramaz beni.     Peki bu konuyu geride bırakmamız gerekiyor artık çünkü asıl konumuz bu değil. Sizlere asıl bahsetmek istediğim şey bu aralar sürekli aklımdan çıkmayan bir konu. Bir insanın yalnız yaşayamayacağı konusu. Ben yalnız olmayı yalnız hissedene kadar severim. Ancak o his geldiği zaman hiç çekilmez