KAYBOLMAYAN ANILAR

     Ambulansın tekerlekleri yamuk mu acaba? Ya da yol mu taşlı. Dışarıyı göremiyorum. Hiçbir şey göremiyorum. Beni nereye götürdüklerini biliyorum. Acaba nasıl bir yer diye düşünüp kafa yorsam dahi aklımda canlanan tek şey iğrenç ilaç kokusu. Beni niye oraya götürüyorlar ki? Ben deli değilim ki. Ben...normal miyim ki?

    Boğazımda hissediyorum onlarca renkli şekeri. Annem yanımda duruyor. Gözleriyle beni süzüyor, yargılıyor belki ya da sadece vicdan azabı çekmemi sağlamaya çalışıyor. O ince, ağladığından mıdır yoksa boya mı sürmüş olduğundan bilmediğim pembe dudaklarının arasından çıkacak herhangi bir sözcüğü bekliyorum. Ama o bır kış gecesi kadar sessizdi. Ne bir şey dedi ne de ima da bulundu. Kor gibi yanan gözlerinden anladıklarımı söylemem gerekirse beni suçluyor gibi yapıyordu ama aslında kendini suçluyordu. Ben suçlu hissetmek bir yana başarısız hissediyordum. Bu kadar basit bir şeyi bile yalnızlık korkumdan dolayı becerememiştim.

    Sedyenin üstünde dönmek için kıpırdadığımda yoğun bakımda kaldığım bir buçuk haftanın sonucu olan uyuşukluğumla ve kemiklerimin sızısıyla acı dolu bir ses çıktı dudaklarımın arasından. Gerçekten on gün boyunca yatıp aynı tavana bakmak bana hiçbir açıdan iyi gelmemişti. Ruhsal olarak uzun uzun düşünme dönemi diyebileceğim bir döneme sürüklemişti tüm gün yatmak. Arada beni çıkarmaları için küfredip sinirlenirdim ve bir psikiyatrist gelip bana ilaç verirdi. Yanımdaki küçük çocukların gece acıdan kıvranıp inlemeleri bana hiç de iyi gelmiyordu. Kendimi beceriksizin teki gibi hissediyor ve bunu değiştirmek dahi istemiyordum.

    Kitap okumaya o zaman başlamıştım. Ne de olsa yoğun bakıma telefon veya herhangi bir teknolojik alet sokmuyorlardı. Korktuklarından elime kalem dahi vermiyorlardı. Oysa ben resim yapmak ve biraz olsun bu boğucu atmosferden kurtulmak istiyordum.

    Acilde gözümü ilk açtığımda gördüğüm kişi annemdi. Yüz ifadesini hatırlamıyorum ama bana söyledikleri aylarca gördüğüm bir kabusa neden olmuştu. "Kendini öldürürsen bizi de öldürürsün ve hepsi senin suçun olur"

    Ondan sonra yine uyumuş olmalıyım ki gözümü açtığımda baş ucumda ablam ağlıyor ve bir şeyler mırıldanıyordu. Ne dediğini tam olarak hatırlayamıyorum. Ama özür diler gibi bir hali vardı. Babamı ise acile giderken beni arabaya taşımasından beri görmemiştim. 

    İlk gittiğimiz hastanede annem beni doktorlara şu şekil tanıtmıştı(o sırada ölüyordum anlayacağınız üzere) " Bu ergen ilaç içmiş." Aynen bu sözleri dedi. Her gözümü açtığımda hemşirelerin dedikodumu yaptığını duyuyordum. "Ah şu gençler hiçbir şeyin kıymetini bilemiyor. Ailesi ne kadar üzülmüş bi baksana" Üzülmüşler mi? Beter olsunlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

UYANMAK İSTEMİYORUM

DÜŞÜNMEKTEN NEFRET EDİYORUM.

KAÇMAK İSTİYORUM